''İNGİLİZ CASUSUNUN İTİRAFLARI'' Kitap Özeti
İNGİLİZ CASUSUNUN İTİRAFLARI
Yusuf Kaymakçı, İnkılap Tarihi, Kitap Özeti,
KTO Karatay Ünv. Tarih
1. Kısım 1
Hempher’e göre Britanya çok genişdir. Devletinin Çin, Hindistan
ortadoğudaki sömürgeciliklerinde nispeten zaifdir. Hükümetinin Hindistan için
istila yapmasında hiç endişeleri yoktu. Çünkü Hindistan çeşitli ırklara,
çeşitli dinlere ve mezheplere ortaklık ediyordu.
İslam devletleri avrupayı özellikle İngiltere’yi rahatsız ediyordu,
çünkü islama karşı bir hazımsızlık vardı. İslam’a kin ve nefretle bakılıyordu.
İngiliz devletinin asıl amacı; Hindistan’ı ve Afrika’yı sömürmek ve oradaki
değerli madenleri Avrupa pazarında sunmaktı.
Müslümanlar, dinlerine çok bağlıdırlar. Müslümanların en tehlikelisi Şii
lerdir. Kendinden olmayanlara kafir derler, heleki Hristiyanları kokmuş bir
pislik olarak görürler.
Osmanlılar ve İran, zamanında idare ve hüküm devletiydi. Müslümanları
kandırmak zor olacaktı. İslam alimlerinden çok endişeliydik. Çünkü onlar
Müslümanları kötü yollara düşmekten alıkoymak için çalışırlardı.
İngiliz Müstemlekeler nazırı benle beraber 9 kişiyi Irak’a, Mısır’a
Hindistan’a ve Türkiyeye casusluk için gönderme kararı almıştı. Amacımız,
oradaki insanların etnik yapılarını araştırıp ilim öğrenip islam coğrafyalarına
daha sonra hükmetmektir. Gitmeden önce sekreter bana şöyle bir şey demişti;
size ülkemiz olaraktan ihtiyacımız var ülkemizin gelişmesi sizin ellerinizde.
Beni İstanbul’a vazifelendirdiler, deniz yoluyla istanbula hareket
ettik. Daha sonra İstanbulda Ahmed Efendi diye bir Hocanın yanında ilim dersi
görmeye başladım, zaman geçtikçe Ahmed Efendi’yle muhabbetimiz artmaya başladı
öyle bir muhabbetli haline geldimki neredeyse vazifemi unutup Müslümanlığa
geçecektim. Ahmed Efendi çok muazzam bir hocaydı. En son; seni kızımla
evlendireyim dedi. Bunu asla kabul edemezdim bir bahaneyle atlatmam
gerekiyordu, çünkü casusluğumun ortaya çıkmasından korkuyordum. Dedimki; hocam
bende cinsel acizlik var ben evlenemem dedim öyle kurtulmuş oldum.
Ahmed hocanın yanından ayrılma vaktim gelmişti. Onun yanındaki vazifem
buraya kadardı. Burada 3 yıl kaldıktan sonra ülkeme geri dönecektim. Ahmed
efendi, benim yanımdan ayrılmamam için çok ısrar etti, çok duygulandı kalmam
için adeta herşeyi yaptı, öyle duygulandımki neredeyse yine vazifemi unutup
Müslümanlığa girip onun yanında kalacaktimki; vazifem ağır bastı. Dönmem
gerekiyordu.
İngiltere’ye, arkadaşlrım benden önce dönmüşlerdi ve yeni görevler
almışlrdı, bende döndüğümde yeni emr ler aldım. Maalesef altı kişi dönebilmiştik,
diğerleri Müslüman olmuştu. Ama sekreter yine memnuniyet duyduğunu belirtmişti
çünkü ajanlığını açıklamamışdılar. Biriside Irak’ta veba hastalığından ölmüştü.
Nazırlık bu dört adamın kybolmasını felaket sayıyordu. Zira biz, vazifeleri
büyük nüfusu az bir milletiz, her insan için bir hesap yaparız. Sekreter
bunları açıkladıktan sonra 4 kişinin raporunu alıp bir toplantı yaptı, Nazır,
Sekreter ve bazı çalışanlar çalışmalarımı takdir etti, ama yine 3. Sıradaydım.
Türkçe, arabi lisanı, Kur’an-ı kerim i ve Ahkam-ı İslamiye yi çok iyi
öğrenmişdim.
Sekreter bana bu sefer 2 vazifemim olduğunu söyledi;
1- Müslümanların
zayıf noktalarını bulup onların vücuduna girerek ayırmaktır
2- Bu
noktaları tesbit edip dediklerimi yaptığın zaman Müslümanların açık noktalarını
bulduğunda birbirlerine düşürmektir.
Bu arada Londra’da 6 ay kaldım. Amcamın kızı
Maria Shvay ile evlendim. O zaman ben 22, o 23 yaşındaydı. Mari Shvay orta
zekalı normal kültürlü çok güzel bir kızdı. Hayatımın en neşeli günlerimi
onunla beraber yaşadım. Eşim hamile idi misafirimizi beklediğimiz zaman bir emr
gelmişti. Oğlum dünyaya gelecekken bu haberin gelmesi beni üzdü. Fakat ülkem
için vazifemi yapmak arkadaşlarıma karşı 1. Olmak evliliğimin üstündeydi. Bunun
için tereddüd etmeyip emri kabul etdim. Hanımımla vedalaştığım gün ikimize
ağlaştık mektuplarını kesme ve bende sana mektuplarımı göndereceğim dedi. Çok
duygulandım az daha seferi iptal edecektim.
Altı ay sonra kendimi Irak’ın Basra şehrinde
buldum. Hayatımda ilk kez araplarla ve şiilerle orada karşılaştım.
Müslümanlar: (Muhammed aleyhisselamın peygamberliğinin delili çokdur derler.
Bunlardan biri Kur’andır. Okudum ve hakikaten yüce bir kitapmış.
Birgün Müstemlekeler nezaretinde sünni ve
şii ihtilafından söz etdim( Müslümanlar hayatdan bir şey anlasalar şiilerle
birleşirlerdi dedim) bana kızıp; senin görevin bu değil, senin görevin onları
ayırmaktır.
Biz İngilizler, refah ve saadet içinde
yaşamamız için bütün ülkelerde fitne fesat çıkarmak zorundayız. Osmanlı
devletinide ancak böyle yıkabiliriz. Bunu için benim vazifem halkı devlete
karşı isyana teşvik etmemdir.
Basra’ya varınca bir camiiye yerleştim.
Camii’nin imamı sünni bir zat dı. Onunla sohbet etmeğe başladım hemen benden
şüphelenip bana nereden geldiğini sordu. Bende Iğdır’ın bir ilçesinden
geldiğimi İstanbul’da Ahmed Efendiden ders aldığımı söyledim. Ama benden yine
şüpheleniyordu. En son beni camiiden kovdu. Bende yabancıların kaldığı bir
Handan kiralık bir oda tutdum. Bana bir iş lazımdı. Bir marangozun yanına
girdim. Az bir ücretle çalışmaya başladım. Bizim marangozun yanına bir genç
uğrardı. Bu gencin adı Muhammed Necddi. Kendini bir şey sanıyordu. Kendisi
sünni ama şiilere yakındı.
Marangoz Abdurrıza’nın evindeki yemek
sohbetinde Muhammed Necd ile yine orada misafir olarak oturan Kumlu Şeyh Cevad ile
arasında bir münakaşa geçti.
Şeyh –
Ali’nin Müctehid olduğunu kabul etdiğin halde neden ona inanmıyorsun?
Necdli –
zira Ali de sahabi Ömer gibidir sözü hüccet olamaz
Şeyh –
peygamber efendimiz ( ben ilmin şehri, Ali’de ilmin kapısıdır) değiğine göre
Ali ile diğer sahabilerin arasında fark olması lazım değilmi? Diye sohbet uzar.
Aradığımı Necdli Muhammedde bulmuşdum, hemen
galeyana gelebilecek birisiydi, onunla alakalı planlar kurmaya başladım.
Marangoza geldiğinde onunla bir muhabbet kurdum. Necd’li Muhammed ile
muhabbetimizi ilerlettik.
Necd’li Muhammed iyice tuzağıma düşmüştü.
Onu karıya, içkiye alıştırmıştım. Necd’li Muhammed: bazı rivayetlere göre Ömer
içkiyi suya karıştırarak içiyormuş, Ömerin dediği doğrudur.
Kerbela ve necefde 4 ay kaldım hasta oldum
artık kendimden ümidi bile kesmiştim. Hulle ve Bağdat’la alakalı 100 sayfa
rapor hazırlamıştım.
Londra’ya dönmek istiyordum, uzun zamandır
gurbetdeydim ailemi özellikle göremediğim oğlumu görmek istiyordum. Bunun için müstemlekeler
nezaretine mektup göndermiştim, cevap bekliyorudum.
Basra’dan Necef’e ve Kerbela’ya gittiğimde
Necd’li Muhammed için çok üzülüyordum ya saparsa, ya dediklerimden çıkıp doğru
yolu bulursa diye… En son İstanbula gitmek istiyordu. Ama ben İstanbul’a
gitmesini istemiyordum, çünkü; İstanbul’da çok derin ehlisünnet alimleri vardı.
Onun için İsfahan’a gitmesini tavsiye ettim orası senin için daha iyi dedim, ve
sonra benim dediğimi yapıp İsfahan’a gitti. Bir müddet bağdatta kaldım. Sonra
Londra’ya dönmem için emr geldi. Londra’ya gittiğimde nazırla görüştüm. Necd’li
Muhammed’i elde ettiğim için memnun kaldı. Bende Necd’li Muhammed için
endişeliydim, fikrinden dönmüştür diye, sekreter İsfahan’da ajanlarımız Necd’li
Muhammed’le görüşüp onu ikna etmeyi başardılar dedi. Hatta öyle bir hale
getirdilerki kendilerini açıklamışlar ve ajanlarımızın teklifini kabul
etmişlerdir. Sekreterin bunu söylemesi benmim içimi rahatlatmıştı. Bana ailemle
görüşmek için 10 gün izin vermişlerdi. 10 gün su gibi geçti. Nazırlığa
geldiğimde o uzun boyuyla sekreteri gördüm. Elimi öyle bir sıktıki sıcaklığı
kendime geçti. Bana olan sevgisini hissedebiliyordum.
Nazırlıkta beş çeşit insanla karşılaştım.
Sekretere bunları sorduğumda; bunlar sünni şii alimler kılığında hazırlıyoruz
dedi farklı şehirlere göndereceğiz orada vazifelerini yapacaklar dedi.
İngilizler
islamiyeti yıkmak için yirmibir maddeyi Hindistan ve Osmanlı’yı yıkmak için
hazırlamışlardır. Vehhabilik, Kadıyani,Tebliğ-i
cemaat, Cemaat-i İslamiye gibi islamiyeti yıkmak için sapık mezhep
kurmuşlardır.
Kız, erkek bütün islam gençliğinin
kafalarını karıştırmalıyız. Müzik, sinema, spor kulüpleri, sinema filmleri ve
bu iş için yetiştirilmiş elemanlarımızın vasıtası ile onları ahlaklarını sıfıra
indirmeliyiz.
Dahili harb ile ayaklanmaları teşvik etmeli,
birbirlerine düşürülmelerini sağlamalıyız. İktisatlarını ve ziraat sahalarını
bozmalıyız, sağlıklı insan yetişmesin,
Bana bu muhteşem vesikanın kopyasını verdiği
için sekretere teşekkür ettim. Tekrar Irak’a gitmem için emr aldım. Bana
Necd’li Muhammed’le açık açık konuşabilirsin dediler. Buna çok sevindim.
Necd’li Muhammed’in yanına geldim. Onun
yanında iki sene kaldım. Onun davetini ilan etmek için bir program hazırladım.
Ona karşı bir suikast girişimi olursa yanına muhafızlar yerleştirdim. Birkaç
kez öldürme teşebbüsünde bulundular, bu yetmedi. Muhaliflerin arasınada ajan
yerleştirdim. Bir suikast girişimi olacağı zaman önlemini alayım diye.
Böylelikle Vahhabiliği kurmuş bulunuyorduk.
Ben Necd’li Muhammed’i devamlı cesaretini ve azmini artırıyordum. Hatta birgün
bir rüya uydurarak onu kandırdım, dedimki; rüyamda peygamber efendimizi gördüm,
alimlerin içindeymişsin, o kadar alimlerin içinde seni işaret edip, davamızı
sen yürüteceksin, dedim sevinçten havalara uçtu.
Birkaç sene sonra Müstemlekeler nezareti
Der’iye emiri Muhammed bin süud’u da safımıza çekmeğe muvaffak oldu. Bana bunu
haber vermek ve her iki Muhammed’in arasında muhabbeti te’sis etmek için bir
haberci gönderdi. Dini yönden Necd’li Muhammed’i, siyasi yönden Muhammed bin
Süud’u kullandık.
Bizde aşiret kızları ile evlendik. Müslüman
kızlarının eşine bağımlılığı bizleri kendilerine hayran bırakmıştı.
2.
Kısım 2
İngilizler
bir çok yeri müstemleke altına almıştı. İngilizlere göre 3 kısım insan vardır;
1. Si İngiliz halkıdırki, bunlar dünya da herşeye layık allahın yarattığı en
üstün kullardır. 2. Si Avrupa’da beyaz ırklı olan ve Amerikalı halk ta saygınlığa
layık görülmüş milletlerdir. 3. sü ise, bunların dışında olan milletlerdirki;
bunlar İngilizlere göre hiçbir şeye layık görülmeyen hayvan dan bile daha
aşağılık mahlukat olarak görürler.
İngilizlerin 2 Müstemleke nazırlığı vardı;
1. Hindistan Müstemlekesi 2. ise Müstemleke Nazırlığıdır. Hindistan,
İngilizlerden önce Birkaç devletin sömürüsüne maruz kalmıştır. En son ise
İngilizlerin eline geçmiştir. İngilizler burada çok entrikalar çevirmişlerdir.
Mesela İngilizler ilk geldiklerinde
Müslümanlara bayağı bi yardımcı olmuşlardır. Müslümanlara kendilerini
sevdirmişlerdir. Müslümanların Camii olsun medrese olsun bir çok şeylerinde
yardımda bulunmuşlardır. Hatta Hindistan Şahı İngilizlere kendi eliyle
yardımlarından dolayı bazı yerleri vermiştir. Hindistan da bir çok önemli işletmeyi
satın almışlardır. İngiltere Müstemleke Nazırlığından emir gelene kadar
Müslümanlara yardımları sürmüştür.
İngiltere Müstemleke Nazırlığı’ndan emir
geldikten sonra İngilizler bir çok yere önceden ajanlarını yerleştirmişler.
Hindistanın dini, ırki ve kültürel yapısını iyice öğrenmişlerdir. Hindistan’da
çoğunlukla Müslümanlık ve Hindu lar vardı. Hindular İneğe tapıyorlardı.
İngilizler, Hindistan daki Müslüman
gençlerini bozmak için ahlaki çöküntü yaşatmak istemişlerdir. Çünkü bir millete
ahlak bozulduktan sonra o millet her belayı bulur. İngilizler bunu çok iyi
bildikleri için öncelikle hocaları satın almaya başlamışlar, hocalarda sapık
fetva vermeye başlamışlardır. Satın alamadıkları hocaları öldürüyorlardı.
Kendilerine uymayanları öldürüyorlardı.
Hindistan şahı Bahadır şah bu zulüme
dayanamadı ve halkı İngilizlere karşı ayaklandırdı. Ayaklandırdı ise de
İngilizlerin zulmü dahada arttı şehirdeki genç, ihtiyar, kadın, çocuk demeden
herkesi öldürdüler, dükkanları talan ettiler. Bahadır Şah ın komutanlarından
biri Şaha; eğer ordudan çekilip teslim olursa İngilizlerin afv edeceğini
söyleyerek Bahadır Şahı aldattı. Bahadır şah Ordunu ana kısmını çekerek kendisi
şehirden 10 km uzaklıktaki Hümayun Şah türbesine sığındı. Hudson adlı bir papaz
Şahın türbede olduğunu bir ajandan öğrendi ve hemen general Wilsona bildirdi.
Wilsona kendisine ordu verilmesi dahilinde Şahın getirileceğini söyledi. Wilson
ikna olmadı böyle bir ordunun verilemeyeceğini söyledi. Oda kendisine 90 kişi
verilmesi dahilinde getirebileceğini söyledi. Wilsonu ikna ederek 90 kişiyle
Bahadır Şah’ın sığındığı türbeye gitti. Bahadır Şaha; teslim olması dahilinde kendisine
ve ailesine hiçbir zarar verilmeyeceğini söyleyerek Şahı aldattı. Şah teslim
olduktan sonra Şahı zindana attılar. Ailesini ise büyük zulüm ve işkenclerle
öldürdüler.
Şahın çocukları vardı. Onların yakalanması
çok zor idi. Çünkü kalabalık muhafızlarıyla korunuyor idi. Hudson onlarıda ikna
etmeye çalıştı, eğer teslim olursanız ailenize ve size zarar gelmeyeceğini
söyledi. Ve onlarıda aldatarak teslim olduktan sonra onları soyarak göğüslerine
kurşun sıkılarak şehid ettiler ve Bahadır Şah ve oğullarının ölümünden sonra
Hindistan da son Müslüman devleti olan Gürgani devleti yıkılmış, Hindistan’da
Müslüman hakimiyeti sona ermiştir.
Hindistandaki bi kısım Müslümanları Afrikaya
kendi işletmerinde çalışmaları için gönderilmiştir. Çok ağır şartlar altında
çalışmaya başlamışlar, hayvanlardan daha çok aşağılanırcasına her gün kırbaç
yiyerek çalışmışlardır.
Hindistan’lı Mahatma Gandi o sırada
Avrupadan ilim tahsilini bitirerek ülkesine gelmiş ve ülkesini içler acısında
görmüştür daha sonra Afrika’ya giderek oradaki Hindistanlı Müslümanların ne
ağır şartlar altında çalıştıklarını gördükten sonra bu hale çok üzülmüş ve
Afrika’da bir İngilizlere karşı bir hareket başlatmış, oradaki Müslümanların
ayaklanmasına vesile olmuştur.
3.
Kısım 3
Allaha hamd
olsun ki dilediğini hidayete erdiriyor dilediğini dalalete düşürüyor. Allaha ne
kadar şükretsek azdır. Bizler Müslümanlığın kıymetini bilmeliyiz. Kendimizi
allah korkusuyla yaşazmayı bilip bundan sonraki ebedi sürecek olan hayata
hazırlanmalıyız. Tabiki biz Müslümanların allahın verdiği emirlere dayanarak
hayatımızı ona göre yaşamayı ona göre ikame etmeliyiz. Ebedi alemde
mükafatlandırılmış ve cezalandırılmış bir hayat var. Biz Müslümanlar bunun
bilincinde olup hayatımızda olan davranışlarımızı ve faaliyetlerimizi o
istikamete yönlendirmeliyiz
İnsan, akıllı bir mahlukattır. Çünkü Allah
tarafından insana akıl verilmiştir. Niye? İyiyle kötüyü ayırt etmek için bu
özellik insana verilmiştir. Geçmişimizde ve günümüzde alahü tealanın verdiği bu
aklı çok iyi kullananlarda olmuştur, kötü kullananlarda olmuştur. Maksat
insanların aklını kullanıp her işi allahın gözetiminde yaptıklarını
bilmeleridir. İşte o zaman akıl bir işe yarar. Günümüzdede gördüğümüz gibi
insanların olmadığı yerde ve görülmediği yerde insanların suç işleyebileceği
duygusu oluşur. Ama ondaki feraset allahın gördüğünü aklına sığdırabiliyorsa
ilk önce allah ne der, allah görür diyebilmesidir
İnsan alışdığı adetleri sever. Doğdukdan
sonra süt emmeye başlar alışır, bırakmak istemez. Doğduğu ve büyüdüğü mahalleye
alışır, bırakmak istemez. Bir mesleğe başlar, alışır ve bırakmak istemez. Bir
dine, bir cemaate bağlı olur alışır, bırakmak istemez. Oysaki akıl bunu
gerektirmez. Akıllı insan başka dinleri araştırır en gerekli olanını seçmeye
çalışır. İnsan başka dinleri de bilmezse hakkı ve batılı anlayamaz. Akıllı
insan sadece bir tarafa bir yöne bakmaz. Kendini geliştirmek için din konusunda
vs konularda araştırma yapar. Yoksa insan bir şeye takılıp sürüklenirse hayata
hiçbir zaman farklı pencereden bakamaz.
Bir dine tabi olmak bütün kötülüklerden ve
felaketlerden uzak durmak içindir. Tabi bu din İslam dinidir. İnsan dinini çok
iyi tanımalı, dine alakalı önemli faktörleri ve kavramları bilmelidir.
Bilmediği takdirde bir sekülerleşme sürecine girebilir dinden uzaklaşabilir
kendisine başka bir dini benimseyebilir. Bizim Müslümanlığımız, anne ve babamız
Müslüman olduğu içindir. Müslüman bir aileden doğmasak Müslümanlığı
bilecekmiydik ne kadar haberimiz olacaktı ve araştıracakmıydık? Onun için
bizler islamı aileden gelme bir gelenek göremeyiz. İslamı allah tarafından şart
konulduğu için bilmeliyiz. Bugün hala Cuma namazını ve bayram namazını
geleneksel olduğu için kılanlar bile var. Belki 5 vakit namazı bile…
Bütün peygamberlerin dinleri, kendi
zamanlarında kendi ihtiyaçlarına ne uygun ise ona göre yaşamışlardır. Fakat
iman ettikleri şey aynıdır. Allahın varlığını ve birliğini kabul etmeleridir.
Öldükten sonra dirileceklerini bilmeleridir. Her peygamber zamanının
imkanlarıyla söylemleri farklı olabilir ama allahü tealanın varlığı ve ebedi
alem değişemezdi.
Son mısralarımı yazarken şunları belirtmek
gerekirki; insanoğlu yaratana ibadet için yaratılmıştır. İnsan bir imtihan için
düyadadır. Bu imtihanı geçenler cennetle mükafatlandırılacak, geçemeyenler ise
Cehennemle cezalandırılacaklardır. Şu hususuda belirtmek isterimki, Müslümanlar
günahlarının sevaplarından azalacağı
kadar cezasını çekip cennete gireceklerdir.[1]
Yorumlar
Yorum Gönder