SELÇUKLU MEDENİYETİ VE TARİHİ FİNAL NOTLARI
SELÇUKLU MEDENİYETİ VE TARİHİ
FİNAL NOTLARI
Yusuf KAYMAKÇI/NEÜ Tarih
SULTAN
SENCER
Ebü’l-Hâris es-Sultânü’l-a‘zam Muizzü’d-dünyâ ve’d-dîn
Ahmed Sencer b. Melikşâh es-Selcûkī (ö. 552/1157)
Son büyük Selçuklu hükümdarı (1118-1157).
25 Receb 479’da (5 Kasım 1086) Sincar’da
doğdu. Babası Sultan Melikşah’tır. Sencer isminin ona doğum yerinden dolayı
verildiği rivayet edilir (İbnü’l-Esîr, X, 141; İbn Hallikân, II, 428). Adının
Sancar olduğunu, bu kelimenin Türkçe “saplamak” anlamındaki sançmak kelimesinden
türetildiğini belirten kaynaklar da vardır (Dîvânü lugāti’t-Türk, II, 171, 180,
182; III, 310; İbnü’l-Ezrak el-Fârikī, s. 287; Ebü’l-Fidâ, I/4, s. 106; İA, X,
187, 486). Sencer’in çok güzel yüzlü olduğu (Zekeriyyâ b. Muhammed el-Kazvînî,
s. 415), çocukluğunda geçirdiği çiçek hastalığının Ömer Hayyâm tarafından
tedavi edilmesine rağmen yüzünde korkunç izler bıraktığı belirtilmektedir.
Henüz altı yaşında iken babası Melikşah’ın ölümünün ardından hânedan mensupları
arasında cereyan eden taht kavgaları sebebiyle yeterince eğitim alamadığı
anlaşılmaktadır. Ancak küçük yaştan itibaren devlet idaresinde önemli
tecrübeler edindiği, bu eksikliğini kabiliyet ve tecrübeleri sayesinde
giderdiği söylenebilir.
Sultan Berkyaruk, amcası Arslan Argun’un
isyanını bastırmak için gönderdiği diğer amcası Böripars’ın yenilgiye uğraması
üzerine üvey kardeşi Sencer ve Atabeg Emîr Kamaç kumandasındaki bir orduyu
Horasan’a sevketti (489/1096). Damgan’a ulaştığında Arslan Argun’un
öldürüldüğünü öğrenen Sencer burada bekledi. Sultan Berkyaruk 5 Cemâziyelevvel
490’da (20 Nisan 1097) Sencer’e katılınca birlikte Nîşâbur’a girdiler, oradan
Belh şehrine geçtiler. Sultan Berkyaruk, bu sefer sonunda merkezi Merv olmak
üzere Gazne sınırlarına kadar uzanan Horasan topraklarını Melik Sencer’e iktâ
etti. Emîr Kamaç’ı kendisine atabeg, Ebü’l-Feth Ali b. Hüseyin’i vezir tayin
ettikten sonra Irak’a döndü.
4 Receb 493’te (15 Mayıs 1100) Muhammed Tapar
karşısında uğradığı yenilgiden sonra yanındaki az bir kuvvetle Utumah’a giden
Berkyaruk burada kendi saltanatını isteyenleri bir safta toplanmaya çağırdı. Bu
sırada Horasan’ın büyük bir kısmı ile Taberistan ve Cürcân, emîr-i dâd Habeşî
b. Altuntak’ın idaresindeydi. Horasan’a hâkim olma meselesinden dolayı Melik
Sencer ile bozuşan Habeşî, Sultan Berkyaruk’a
Sencer’in Belh askeriyle birlikte idaresi altındaki şehirlere hücum ettiğini
bildirdi ve ondan yardım istedi. Sultan Berkyaruk 1000 kişilik bir kuvvetle
Habeşî’ye yardıma geldi. Habeşî’nin 20.000 kişilik süvari birliği ve
Bâtınîler’den oluşan 5000 kişilik bir piyade kuvveti mevcuttu. Nûşecân
önlerinde meydana gelen savaşta Sencer’in ordusu Sultan Berkyaruk’un ordusunu
bozguna uğrattı. Bu savaş Berkyaruk-Sencer münasebetlerinde bir dönüm noktası
teşkil eder. Çünkü o güne kadar yapılan taht kavgalarında Sencer’in büyük
yardımlarını gören Sultan Berkyaruk bu defa onu bir rakip olarak karşısına
almıştı.
Muhammed Tapar, Sultan Berkyaruk ile yaptığı
ikinci savaştan mağlûp ayrılınca Horasan hâkimi Melik Sencer’e başvurdu. Öz
kardeşi Muhammed Tapar’ın Sultan Berkyaruk karşısında yenildiğini Cürcân’a
geldiğinde öğrenen Sencer hemen onun ihtiyaçlarını karşıladı ve iki kardeş bir
ittifak oluşturdu. Askerleriyle birlikte Horasan’dan ayrılıp Cürcân’da bulunan
Muhammed Tapar’ın yanına gelen Sencer buradan onunla birlikte Damgan’a gitti.
Damgan’dan Rey’e doğru yola çıkan Muhammed Tapar ve Sencer şehre vardıklarında
Nizâmülmülk’e bağlı gulâmlar da kendilerine katıldı. Bu olay onların halk
nazarında itibarını arttırdı. Sultan Berkyaruk ile Muhammed Tapar arasındaki
beşincisavaştan (8 Cemâziyelevvel 496 / 17 Şubat 1103) sonra taraflar anlaşmaya
vardı. Buna göre Sencer’in Horasan ve Mâverâünnehir’deki hâkimiyetinde herhangi
bir değişiklik yapılmadı ve onun Muhammed Tapar’ı metbû tanıması benimsendi.
Taht kavgalarından faydalanarak Selçuklular’ın
Mâverâünnehir hâkimiyetine son vermek ve Horasan’ı istilâ etmek isteyen Doğu
Karahanlı Hükümdarı Hârun Tegin (Kadır Han Cibrâil b. Ömer), Berkyaruk’un tahta
çıkardığı Batı Karahanlı hükümdarını öldürtmüştü. Sencer’le Muhammed Tapar’ın
Bağdat’ta bulundukları sırada Kadır Han’ın Sencer’in ülkesini istilâ hırsı bir
kat daha arttı. Sencer’in emîrlerinden Gündoğdu ile sürekli haberleşen Kadır
Han, onun Sencer’in hasta olduğunu ve hemen harekete geçmesini bildiren
mektubunu alınca 100.000 kişilik bir orduyla Horasan üzerine yürüdü. İyileşen
Sencer 5000 süvariyle Belh’e geldi, yanında Gündoğdu da vardı. Sipehsâlâr
(İsfehsâlâr) Emîr Bozkuş’a hasedinden dolayı Sencer’e ihanet eden Gündoğdu,
Kadır Han’ın ordusuna katıldı. Casusları vasıtasıyla Kadır Han’ı takip ettiren
Sencer bir gün onun Belh civarında ava çıktığını öğrenince Emîr Bozkuş’u onu
yakalamak üzere görevlendirdi. Kısa süren bir çatışmanın ardından Kadır Han ve
Gündoğdu esir alındı. Sencer huzuruna getirilen Kadır Han’ın özür dilemesine
rağmen öldürülmesini emretti. Bu olayın ardından Mâverâünnehir’i yeniden
teşkilâtlandıran Sencer, Karahanlı hânedanından II. Muhammed b. Süleyman’ı
(1102) Arslan Han unvanıyla Batı Karahanlı hükümdarı ilân edip kendine tâbi
kıldı. Arslan Han bir müddet sonra Karahanlı hânedanından Ömer Han tarafından
Semerkant’tan uzaklaştırıldı, ancak Sencer’in müdahalesiyle Ömer Han bozguna
uğratıldı. 1103 yılında aynı hânedana mensup olan ve Sagun (Sağır) Bey
unvanıyla tanınan Hasan b. Ali, Arslan Han ile mücadeleye girişti. Arslan Han
yine Sencer’in yardımıyla bu sıkıntıdan kurtuldu. Sultan Muhammed Tapar
devrinde ve Sencer’in saltanatı boyunca Karahanlılar, Büyük Selçuklu Devleti’ni
metbû tanımaya devam ettiler. Bunda siyasî evlilikler yoluyla tesis edilen akrabalık
ve dostluklar kadar Melik Sencer’in tutumunun da önemli rolü olmuştur.
Sencer’in Horasan melikliği devrinde
Gazneliler’in Horasan’ı ele geçirme ümitleri zaman zaman yeniden canlandı.
Gazneli Sultanı İbrâhim b. Mes‘ûd’un Büyük Selçuklular’dan alınacak topraklarda
hutbenin kendi adına okunması şartıyla emîr-i emîrân Muhammed b. Süleyman’ı
desteklemesi böyle bir düşüncenin eseriydi. Fillerle takviye edilen bir Gazne
ordusunun himayesinde ilerleyen Muhammed b. Süleyman’ın yenilip gözlerine mil
çekilmesiyle bu umutlar suya düştü. 492’de (1099) İbrâhim’in ölümü ve Sencer’in
tutumu Gazneli emellerinin gerçekleşmesine imkân tanımadı. Gazneliler,
Selçuklular’a tâbi bir devlet haline getirildi.
Gazneli Arslanşah b. III. Mes‘ûd iktidara
gelince kardeşlerinin saltanat davasına kalkışmalarını önlemek için onları
hapsetti. Ancak Behram Şah hapisten kaçarak onunla mücadeleye girişince
Arslanşah tutunamayıp Kirman Selçuklu Meliki Arslanşah’ın yanına kaçtı. Kirman
meliki onu Horasan’a Sencer’in yanına gönderdi. Sencer, Arslanşah’a haber
gönderip kardeşleriyle aralarındaki meseleyi çözüme kavuşturmasını istediyse de
olumlu cevap alamadı. Bunun üzerine Sencer, Gazne’ye bir sefer hazırlığına
girişti. Arslanşah, Sultan Muhammed Tapar’a başvurarak bu sefere engel olmasını
istedi. Sultan Muhammed Tapar da Sencer’e seferden vazgeçmesi için bir mektup
gönderdi. Ancak elçiye Sencer’i sefere hazır vaziyette bulursa mektubu
vermemesini söyledi. Elçi mektubu getirdiğinde Sencer ordusunu teçhiz etmiş ve
başkumandanlığına Emîr Üner’i getirmişti. Bu ordu karşısında mağlûp olan
Arslanşah, Emîr Üner’e geri dönmesi halinde kendisine pek çok mal vereceğini
bildirdiyse de Emîr Üner onun bu teklifini reddetti. Bizzat Sencer tarafından
takip edilmekten korkan Arslanşah, onu bu seferden vazgeçirmek için annesi
Mehd-i Irak’ı (Sencer’in kız kardeşi) gönderdi, ancak bundan da bir sonuç
alamadı. Sencer’in ordusu ile Gazne ordusu Gazne yakınlarındaki Şehrâbâd
sahrasında savaşa tutuştu. Neticede Selçuklular sayıca üstün Gazne ordusunu
mağlûp ettiler.
20 Şevval 510 (25 Şubat 1117) tarihinde
Gazne’ye giren Sencer, Behram Şah’ı Gazneli sultanı ilân etti. Behram Şah ile
Melik Sencer arasında yapılan anlaşmaya göre hutbede sırasıyla Halife
Müstazhir-Billâh’ın, Sultan Muhammed Tapar’ın, Melik Sencer’in ve Sultan Behram
Şah’ın adı zikredilecek, Behram Şah, Sencer’e her gün için 1000 (veya yıllık
250.000) dinar haraç ödeyecek, bir Selçuklu âmili de bunu tahsil etmek üzere
Gazne’de oturacaktı. Bu sefer sonunda Sencer’in eline birçok ganimet geçti.
Sencer bu zaferiyle, Büyük Selçuklu Devleti’nin en geniş sınırlara sahip olduğu
Sultan Melikşah zamanında bile mümkün olmayan bir şeyi gerçekleştirmiş oldu.
Savaşın ardından Hindistan’a kaçarak tekrar asker toplamaya başlayan Arslanşah,
Sencer’in Gazne’den ayrılması ile geri döndü. Kardeşinin Gazne’ye yaklaşması
üzerine Bâmiyân’a kaçan Behram Şah, Sencer’den tekrar yardım istedi. Gazne’ye
bir ay kadar hâkim olan Arslanşah, Sencer’in gönderdiği ordu şehre yaklaşınca
kaçtı. Behram Şah ve Sencer’in kumandanı tarafından takip edilen Arslanşah’ın
uğradığı şehirler Selçuklu ordusu tarafından tahrip edilmeye başlanınca halk
Arslanşah’ı Sencer’in kumandanına teslim etti. Behram Şah kardeşini boğdurup
babasının Gazne’deki türbesine defnettirdi (Cemâziyelâhir 512 / Ekim 1118).
Böylece Gazneliler’in Lahor kolunun idaresindeki topraklar dışında bütün ülke
Selçuklu hâkimiyetine girdi.
Sultan Muhammed Tapar’ın ölümünden (24
Zilhicce 511 / 18 Nisan 1118) sonra on dört yaşındaki oğlu Mahmud, Büyük
Selçuklu sultanı ilân edildi; Abbâsî Halifesi Müstazhir-Billâh saltanatını
onaylayıp Bağdat’ta onun adına hutbe okuttu. Ancak Sencer de 14 Haziran 1118’de
hükümdarlığını ilân ederek yeğeni Mahmud’u bertaraf etmek için seferber oldu.
Amcasının yola çıktığını haber alan Mahmud ona kıymetli hediyeler gönderip
yıllık 20.000 dinar vergi ödemeyi teklif ettiyse de Sencer bunu kabul etmedi.
Sencer’in kararlılığını gören Mahmud Rey’e gidip savaş hazırlıklarına başladı.
Sâve civarında yapılan savaşta (2 Cemâziyelâhir 513 / 10 Eylül 1119) Mahmud yenilip
İsfahan’a çekildi. Bu olayın ardından Halife Müsterşid-Billâh, Bağdat’ta Sultan
Sencer adına hutbe okutmaya başladı. Mahmud’un veziri Kemâlülmülk (Kemâleddin)
es-Sümeyremî ve kumandanları Sencer’den Mahmud’un bağışlanmasını istediler,
Sencer de yeğenini bağışladı. Daha sonra onu Irak Selçuklu sultanı ve
kendisinin veliahdı ilân edip kızıyla evlendirdi. Mahmud, Sencer’in önce
Mâhmelek Hatun adlı kızıyla, onun ölümü üzerine diğer kızı Gevher Neseb Hatun
ile evlendi. Şâban 513’te (Kasım 1119) yapılan anlaşmaya göre Sencer
“es-sultânü’l-a‘zam” ve “sultânü’s-selâtîn”, Mahmud “es-sultânü’l-muazzam” ve
“seyyidü’s-selâtîn” unvanlarını kullanacaktı. Sencer, Muhammed Tapar’ın
doğrudan yönettiği toprakların bir kısmını yeğenine bıraktı; Rey, Mâzenderân ve
Kūmis bölgelerini kendi topraklarına kattı.
Sultan Sencer, hânedan mensupları arasındaki
mücadeleler yüzünden zaman zaman Irak Selçukluları’nın iç işlerine ve Abbâsî
halifeleriyle olan ilişkilerine müdahale etmek zorunda kaldı. Mahmud’un
Gürcüler’le mücadelesi sırasında kardeşi Melik Tuğrul, Halife Müsterşid-Billâh
ile mücadeleye girdi ve mağlûp olarak Sencer’e sığındı. Mahmud, Tuğrul’un bu
hareketinden rahatsız oldu ve bundan Sultan Sencer’i sorumlu tutarak ona karşı
halifeyle iş birliği yaptı. Sencer durumu öğrenince halifenin kendilerine bir
komplo hazırlamak niyetinde olduğunu söyleyip Mahmud’u uyardı. Mahmud da
halifeyle yaptığı ittifakı bozdu ve onunla mücadeleye girişti (520/1126).
Sencer, Mahmud’un daha sonra tekrar kendisine karşı halifeyle iş birliği yaptığına
dair haberler üzerine onu huzuruna çağırdı. Mahmud hemen Rey’e gidip Sencer’e
itaat arzetti. Sencer, Mahmud’dan Dübeys’in Hille’ye yerleşmesine izin
vermesini istedi. Mahmud’a güçlük çıkarmaları muhtemel olan kardeşleri Melik
Tuğrul ile Melik Mesud’u Horasan’a götürdü. Ancak Mahmud’un taahhütlerini
yerine getirmediğini görünce Mesud’u serbest bıraktı.
Mahmud’un ölümünden (525/1131) sonra Sencer
batıdaki olaylarla da ilgilenmek zorunda kaldı. Mahmud’un yerine küçük yaştaki
oğlu Dâvud’un Irak Selçuklu sultanı ilân edilmesi üzerine Melik Mesud ve Selçuk
Şah tahtta hak iddia ettiler. Halife de Selçuk Şah ile ittifak yaparak Mesud
ile mücadeleye girişince Sencer, Tuğrul ile Irak’a sefer düzenlemek zorunda
kaldı. Sencer’in Rey’e geldiğini öğrenen Melik Mesud ona karşı halife ile iş
birliği yaptı, Selçuk Şah da bu ittifaka katıldı. Ancak müttefikler Sencer
karşısında Dînever’de bozguna uğradılar (526/1132). Sencer huzuruna çağırdığı
Mesud’u bağışlayıp kendisine Gence’yi iktâ etti. Tuğrul’u Irak Selçuklu sultanlığına
getirdi ve ülkede onun adına hutbe okuttu. Bunun üzerine Halife
Müsterşid-Billâh, Dâvud ve Mesud ile ittifak yaptı, Mesud’u sultan ilân edip
başına taç koydu. Müttefikler 527’de (1133) Tuğrul’u yendiler. Mesud aynı yıl
Irak Selçukluları’nın başşehri Hemedan’ı işgal etti. Tuğrul, Sencer’in
hâkimiyetindeki Rey şehrine sığınmak zorunda kaldı. Tuğrul’un ölümünden sonra
Sencer, Mesud’un Irak Selçuklu tahtına çıkmasını onayladı, ancak ondan sık sık
saf değiştiren bazı emîrleri öldürmesini istedi (529/1135). Mesud bu emri
yerine getirmediği gibi kumandanlarının kışkırtmaları sonucu Sencer’e karşı
düşmanca bir siyaset izlemeye başladı. Sencer onu cezalandırmak için sefer
hazırlığına başlayınca Mesud Rey’e gelerek kendisine itaat arzetti. Sultan
Sencer bu yıllarda Kâşgar’dan Yemen, Mekke, Tâif, Mekran’a; Uman ve
Azerbaycan’dan Anadolu’ya kadar çok geniş bir coğrafyaya hükmediyordu. Onun
Büyük Selçuklu sultanı olmasıyla devletin idarî merkezi Irâk-ı Acem’den
Horasan’a nakledildi, böylece Selçuklu tarihinde ikinci imparatorluk devri
başladı.
Sencer Devrinde Selçuklu-Abbâsî Münasebetleri.
Selçuklular’la Abbâsî halifeleri arasında akrabalık kurma gayretleri bu dönemde
de devam etti, 518 (1124) yılında Halife Müsterşid-Billâh, Sencer’in kızıyla
evlendi. Sultan Mahmûd b. Muhammed Tapar’ın ölümünün ardından yerine geçen oğlu
Dâvud, Halife Müsterşid’den kendi adına hutbe okutmasını istedi. Halife hutbe
konusunda kararın Sultan Sencer’e ait olduğunu bildirdi (İbnü’l-Esîr, X, 532;
Ebü’l-Ferec, II, 364). Daha sonra Melik Mesud’un aynı mahiyetteki teklifini de
reddetti ve Sencer’e haber gönderip başkasının hutbe okutmasına izin
vermemesini istedi. Sultan Sencer, Sultan Mes‘ûd b. Muhammed Tapar’ın halife
ile ittifak yapması üzerine halifeye bir mektup yollayarak onu bu ittifaktan
vazgeçirmeye çalıştı (526/1132). Ancak halife, Sencer ile her türlü ilişkiyi
kesti. Halife, Mesud, Selçuk Şah ve Karaca Sâkî’den oluşan müttefikler Sencer
ile savaşa hazırlanırken Sencer, İmâdüddin Zengî ve Dübeys’i eski görevlerine
ve iktâlarına iade ederek kendi tarafına çekti. İmâdüddin Zengî ile hilâfet
ordusu 27 Receb 526’da (13 Haziran 1132) Hısnülberâmike’de karşılaştı. Halife
bizzat savaştığı bu muharebede Zengî’yi ve Dübeys’i bozguna uğrattı. Sultan
Sencer’in, Cemâziyelâhir 526’da (Mayıs 1132) Tuğrul’u Irak Selçuklu sultanı
ilân etmesine rağmen Halife Müsterşid-Billâh, Mesud’u sultan olarak tanıyıp
adına hutbe okuttu. Sencer halifenin siyasî faaliyetlerinden duyduğu
rahatsızlığı bir mektupla vezirine bildirdi. Sencer mektubunda halifeye saygı gösterdiğini,
ancak halifenin yanlış bir yola girdiğini, hânedan mensuplarını ve bazı
kumandanları yanına çekerek kendisine karşı savaş hazırlığı yaptığını söyledi
ve bu hareketlerinden vazgeçmesini istedi. Halife de sultanın vezirine
gönderdiği mektupta aralarının bozulmasını istemediğini bildirdi.
Halife Tuğrul’a gücenerek kendi hizmetine
giren bazı kumandanların Tuğrul ile tekrar anlaşması ve bir kısmının Sultan
Mesud’a sığınması üzerine bunların kendisine iadesini istedi. Mesud bu talebi
geri çevirince halifeyle arası açıldı. Sultan Mesud, 10 Ramazan 529’da (24
Haziran 1135) Halife Müsterşid-Billâh’ı bozguna uğratıp esir aldıktan sonra
Hemedan’a döndü. Sultan Sencer’e bir mektup yollayarak halife hakkındaki
emirlerini beklediğini bildirdi. Sencer cevabında halifenin huzuruna gidip af
dilemesini ve onu hemen yerine iade etmesini istedi. Halife Bağdat’a dönmek
üzere hazırlıklarını tamamladığı sırada Bâtınîler tarafından öldürüldü (17
Zilkade 529 / 29 Ağustos 1135). Müsterşid-Billâh’ın halefi Râşid-Billâh, Bağdat’ta
Sultan Sencer ve Mesud adına okunmakta olan hutbeye son verip Melik Dâvud adına
hutbe okutunca Mesud Bağdat’a girdi ve ulemânın fetvasıyla Râşid-Billâh
halifelik makamından azledildi (530/1136). Sultan Sencer, Muktefî-Liemrillâh
halife olunca Sultan Mesud’a bir elçi gönderip kendi adına yeni halifeye biat
etmesini istedi (Receb 531 / Nisan 1137). Halife Muktefî, Muhammed Tapar’ın
kızı Fâtıma Hatun ile evlenerek iki hânedan arasındaki ilişkileri geliştirmek
için çalıştı (534/1139-40). Sultan Mesud da halifenin kızı Seyyide ile
nikâhlandı (534/1140), ancak bu evlilik sultanın ölümü yüzünden gerçekleşmedi.
Sultan Sencer ölünce Bağdat’ta Selçuklular adına okunmakta olan hutbeye son
verildi.
Selçuklu-Gazneli Münasebetleri. Horasan meliki
iken Gazneliler’in Selçuklular’a tâbi devlet haline gelmesini sağlayan Sencer,
on sekiz yıl sonra Gazneli Hükümdarı Behram Şah’ın bağımsız hareket etmeye
kalkışması, halkın mallarını müsadere etmesi ve yıllık 250.000 dinar haracı
ödememesi üzerine sefere çıktı (Zilkade 529 / Ağustos 1135). Kış yüzünden büyük
sıkıntılarla karşılaşmasına rağmen Gazne yakınlarına kadar geldi. Behram Şah
elçiler gönderip af diledi. Sultan da huzuruna gelerek itaat arzettiği takdirde
onu affedeceğini söyledi. Behram Şah’ın kumandanlarından Cevher iki hükümdar
arasında elçilik yapıp görüşmelerini sağlamaya çalıştıysa da Behram Şah son
anda korkarak geri döndü. Sencer hiçbir mukavemetle karşılaşmadan Gazne’ye
girdi. Behram Şah’a bir mektup yazarak hakkında kötülük düşünmediğini teyit
etti. Behram Şah’ın affedilmesini istemesi üzerine Sencer ülkesini ona iade
etti ve Horasan’a döndü (532/1138).
Selçuklu-Karahanlı Münasebetleri. Sencer’in
meliklik döneminde Büyük Selçuklular’a tâbi hale getirdiği Batı Karahanlı
hükümdarı ve kayınpederi Arslan Han son yıllarında felç olmuş, ülke yönetimini
oğlu ve nâibi III. Nasr Han’a bırakmıştı. Bu dönemde Ali evlâdından bir fakih
Semerkant şehrinin reisiyle iş birliği yaparak Karahanlılar’a karşı bir
isyan hareketi başlattı ve Nasr Han öldürüldü. Müttefiklerin Karahanlı
hânedanına son vermesinden endişe eden Arslan Han, Sultan Sencer’den yardım
istedi. Ancak bir süre sonra diğer oğlu II. Ahmed’in isyancı fakihi öldürdüğünü
ve şehrin reisini yakalayıp hapsettiğini bildirip Sencer’den geri dönmesini
istedi. Sencer bu gelişme üzerine bir süre bekledi. Av sırasında karşılaştığı
silâhlı kişilerden şüphelenip onları sorguya çekince bunlar kendisine suikast
düzenlemek üzere Arslan Han tarafından gönderildiklerini itiraf ettiler. Sencer
Semerkant’a yürüyüp şehri ele geçirdi (Rebîülevvel 524 / Şubat-Mart 1130). Bir
kaleye sığınmış olan Arslan Han af diledi. Sencer, II. Ahmed’den sonra
sırasıyla Hasan b. Ali (Hasan Tegin, Sagun Bey), İbrâhim b. Süleyman, Tamgaç
Buğra Han ve yeğeni II. Mahmûd b. Muhammed’i tayin etti.
Katvân Savaşı. Yehlü Taşi (Gürhan) kumandasındaki Karahıtay ordusunun Sultan
Sencer tarafından tayin edilen Batı Karahanlı Hükümdarı Mahmûd b. Muhammed’i
Hucend yakınlarında mağlûp etmesi (531/1137) Mâverâünnehir halkını büyük
endişeye sevketti. Bu sırada Karahanlılar’la onlara tâbi Karluklar arasında
anlaşmazlık çıktı ve Karahanlı Hakanı Mahmûd b. Muhammed, Sultan Sencer’den
yardım istedi. Karluklar da Gürhan’a başvurdu. Gürhan, Sencer’e mektup yazarak
Karluklar için af diledi, ancak Sencer onun isteğini geri çevirdiği gibi
kendisini tehdit etti. Bunun üzerine Gürhan 100.000 kişilik orduyla yola çıktı.
Semerkant civarındaki Katvân sahrasında meydana gelen savaşta Selçuklu ordusu
ağır bir yenilgiye uğradı (5 Safer 536 / 9 Eylül 1141). 30.000 kayıp veren
Sencer 300 süvariyle Tirmiz’e kaçarken eşi Terken Hatun ve önde gelen emîrleri
esir düştü. Mahmûd Han ülkeyi terketti. Katvân yenilgisi Büyük Selçuklular’ın
yıkılışına zemin hazırladığı gibi İslâm dünyasının siyasî, içtimaî ve iktisadî
buhranlara sürüklenmesine de yol açtı. Sultan Sencer, bu mağlûbiyetten sonra
kendisini toparlama imkânı bulamadan Hârizmşah Atsız’ın istilâ harekâtıyla
karşılaştı.
Selçuklu-Hârizmşahlar Münasebeti. Hârizmşahlar 1135 yılına kadar Sultan
Sencer’e bağlı kaldılar ve onun emrinde seferlere katıldılar. Bizzat Hârizmşah
Atsız b. Muhammed, 1130’da Sultan Sencer’in emrinde Mâverâünnehir’e ve 1132’de
Irak Selçuklu Sultanı Mesud’a karşı düzenlenen seferlerde büyük yararlıklar
gösterdi. Ancak Sencer, 1135’te Gazneli Behram Şah’a karşı düzenlediği sefer
sırasında Atsız’ın kendisine karşı bir komplo hazırlığı içinde olduğuna dair
haberler yüzünden ona duyduğu güveni kaybetti. Atsız’ın Cend ve Mangışlak’a
kadar yayılan arazide kendi başına akınlar düzenlemesi ve bağımsız hareket
etmeye kalkışması Sultan Sencer’i tedbir almaya sevketti. Muharrem 533’te
(Eylül 1138) Atsız’ı cezalandırmak için Hârizm üzerine yürüyen Sultan Sencer,
Hârizmşahlar’ı bozguna uğrattı. Atsız 10.000’e yakın kayıp vererek kaçtı.
Esirler arasında bulunan oğlu Atlığ, Sencer’in emriyle öldürüldü. Sencer, Melik
Gıyâseddin Süleyman Şah b. Muhammed Tapar’ı Hârizm’in idaresine memur etti.
Ancak Atsız, Sencer Merv’e döner dönmez onu Hârizm’den uzaklaştırdı, 1140
yılında Buhara’ya hücum edip şehrin valisi Zengî b. Ali’yi idam ettirdi. Bir süre
sonra Sencer’den af diledi ve kendisine tâbi olacağına dair yemin etti. Ancak
Katvân yenilgisinden cesaret alarak 1141 Ekim başlarında Horasan’a yürüyen
Atsız, Serahs yoluyla başşehir Merv’e hareket etti. Merv’i ele geçirip birçok
kişiyi öldürttü. 1142 ilkbaharında Nîşâbur’a girdi ve burada kendi adına hutbe
okuttu. Beş hafta sonra Nîşâbur’da hutbe tekrar Selçuklular adına okunmaya
başlandı. Atsız, Hârizm’e dönünce Horasan’ı yeniden hâkimiyeti altına alan
Sultan Sencer 1143 Temmuzunda ikinci defa Hârizm seferine çıkıp Gürgenç’e kadar
geldi. Atsız kıymetli hediyeler gönderip af diledi. Sultan Sencer, Horasan’da
ele geçirdiği malları iade etmesi ve kendisine tâbi olması şartıyla onu
bağışladı (538/1143-44). Sencer’in Merv’e dönmesinin ardından Atsız tekrar Selçuklular
aleyhinde faaliyetlere başladı. Sencer’in Atsız’a gönderdiği elçi Edîb Sâbir,
Atsız’ın kendisini öldürmek üzere iki İsmâilî fedaisiyle anlaştığını Sencer’e
bildirdi. Bu iki kişi Merv’de yakalanıp öldürüldü. Atsız da Edîb Sâbir’i Ceyhun
nehrinde boğdurttu. Bunun üzerine Sencer 1147’de üçüncü Hârizm seferine çıktı.
Hezâresb Kalesi’ni iki ay kuşattıktan sonra zaptetti ve Gürgenç’e ilerledi.
Atsız yine af dileyince Sencer onu affetti (12 Muharrem 543 / 2 Haziran 1148).
Selçuklu-Gurlu Münasebetleri. Sencer’in Katvân’da uğradığı yenilginin ardından
Gurlu Sultanı Seyfeddin Sûrî zamanında Kutbüddin Muhammed, Selçuklu
topraklarına saldırdı, Herat’ı alıp Belh’e kadar geldi (542/1147). Selçuklu
ordularının mağlûp olması üzerine Sencer, Sîstan Meliki Tâcüddin’den yardım
istedi. Ancak Tâceddin’in Gurlular’a karşı düzenlenen seferlerde Selçuklular’ın
yanında yer almadığı anlaşılmaktadır. Kutbüddin Muhammed, hânedan mensupları
arasındaki taht kavgaları sırasında Gazneli Hükümdarı Behram Şah’a sığındı.
Behram Şah da onu zehirleterek öldürttü. Yeni Gurlu Hükümdarı Seyfeddin Sûrî
kardeşinin intikamını almak için Gazne’ye yürüdü. Behram Şah ona mukavemet
edemeyeceğini düşünerek Hindistan’a çekildi. Seyfeddin Sûrî, Gazne’de
sultanlığını ilân etti. Tâbi olduğu Sultan Sencer’in himayesinde Hindistan’dan
Gazne’ye dönen Behram Şah, Seyfeddin Sûrî’yi mağlûp ederek esir aldı ve bir
süre sonra idam ettirdi. Gurlu Hükümdarı Alâeddin Hüseyin öldürülen
kardeşlerinin intikamını almak üzere Gazne’ye yürüyünce Behram Şah, Sîstan’a çekilmek
zorunda kaldı. Alâeddin, Gazne’ye girip yedi gün boyunca her tarafı yakıp
yıktı. Bundan dolayı “Cihansûz” lakabıyla anılan Alâeddin vergilerini ödemeyip
bağımsızlığını ilân edince Sultan Sencer, Gurlular’a karşı sefere çıktı. İki
ordu birbirine yaklaşınca Gurlu kuvvetleri arasında yer alan Oğuz ve Halaçlar’a
mensup Türk askerleri Sencer’in safına geçti. Gurlular mağlûp oldu ve ağır
kayıplar verdi (547/1152). Esir alınan Sultan Alâeddin affedildi ve
Selçuklular’a tâbi olarak hüküm sürmek için Gur topraklarına gönderildi. Sultan
Sencer, Katvân yenilgisinden sonra kazandığı bu zaferle yeniden eski itibarına
kavuştu.
Öte yandan diğer Selçuklu sultanları gibi Sencer de Bâtınîler’le mücadele etti.
Sencer’in veziri Fahrülmülk Bâtınîler tarafından öldürüldü. 520’de (1126)
Bâtınîler’e karşı bir sefer düzenlendi ve çok sayıda Bâtınî ortadan kaldırıldı.
Ertesi yıl Sencer veziri Muînüddîn-i Kâşî’nin de Bâtınîler tarafından
öldürülmesi üzerine Alamut’a bir sefer düzenledi. Bu sefer sırasında 10.000’den
fazla Bâtınî katledildi. Bazı kaynaklarda ise fidâîlerden çekinen Sencer’in
Bâtınîlerle mücadele etmekten vazgeçip onlarla anlaşma yoluna gittiği rivayet
edilir.
Oğuz İsyanı ve Sencer’in Esir Düşmesi. Selçuklular’ın Belh valisi İmâdüddin
Kamaç’ın Oğuzlar’dan vergi toplamak için gönderdiği tahsildarın öldürülmesi
Selçuklu Devleti ile Oğuzlar arasındaki ilişkilerin bozulmasına sebep oldu.
Belh valiliğine ilâveten kendisini Oğuzlar’a şahne tayin ettiren Emîr Kamaç,
Belh’e döndükten sonra Oğuzlar’dan öldürülen tahsildarın diyetini istedi, ancak
Oğuzlar bu isteği reddettiler. Oğuzlar’ı cezalandırmak için sefere çıkan Kamaç
ve oğlu Ebû Bekir hayatını kaybetti. Sencer’in bizzat sefere
KÜLTÜR VE MEDENİYET
DEVLET TEŞKİLATI
Merkez Teşkilatı
Büyük Selçuklu devlet teşkşlatının
düzenlenmesiyle oluşup, gelişmesinde; uzun bir geçmişe dayanan islam öncesi Türk devlet geleneğinin islami
prensiplerine uyumlu bir kaynaşması ve bölgede kendinden önce kurulmuş
devletlerin tecrübe birikimlerininin kuvvetli izlerini görmek mümkündür.
Siyasetnamenin tamamı Sasani, Samani,
Abbasi, Gazneli ve Karahanlı teşkilatından ne derece istifade edilmiş olduğunu
göstermektedir. Büveyhi devlet katkılarını ilave edebiliriz.
Hükümdar: Büyük Selçulularda devlet 3 temele dayanıyordu. Bunlar: Saray, Hükümet ve Ordu idi. Hükümdar,
sultanın yetkileri hiçbir zaman Sasani, Bizans ve hatta Gazneli hükümdarınınki
gibi sınırsız değildi.
Unvan ve Lakaplar
Tuğrul Bey’e Melikü’l Meşrik
Ve’l Mağrib, Alparslan’a Ani’nin fethi üzerine Ebu’l Feth lakabının verilmesi
gibi.
Saray ve Taht: Hükümdarlığın maddi sembollerindendir. Saray, hükümdarın
aile bireyleriyle birlikte oturduğu yer kadar, yönetim açısındanda önemlidir. dergah veya Bargah da denilir.
Tevki ve Tuğra: Tevki, hükümdarın ismini havi tuğra ile birlikte kullanılan
onun idare ve muvafakatını gösteren eşdeğer bir alametdir.
Tac:
Hükümdarlığın tahttan ayrılmayan olmazsa olmaz maddi hakimiyet
sembollerindendir.
Nevbet: Saltanat Çadırının önünde günde 5 defa çalınan hakimiyet
sembollerindendir.
Bayrak (Sancak, Liva, Alem): maddi hakimiyet sembollerindendir. Devletin simgesini
temsil eder.
Çetr: Hükümdarın sefere çıktıklarında veya alayla biryere
gittiklerinde başlarında tutulan onların renk ve sembollerini taşıyan özel
şemsiyeye çetr denir.
Tıraz ve Hilat: Üzerinde hakimiyet sembolü olarak hükümdarın ismini ve
lakabı yazan kumaş elbisedir. Maddi hakimiyet sembollerindendir.
Hacibler: Hacibü’l
Hüccab, sarayın bütün işlerinden sorumlu olup bürokraside de vezirden sonra
gelir. Ve tabiatıyla hükümdarın en güvendiği kişi durumunda bulunurdu.
BÜYÜK DİVAN VE HÜKÜMET
Vezirin
başkanlık ettiği büyük divan, Divan-ı Ala, Divan-ı Vezaret, Divan-ı Saltanat
gibi isimlerlede anılır.
Divan-ı
İstifa: Devletin Mali işleriyle ilgilenen Devlet
Birimi
Divan-ı
Tuğra: en önemli görevi dışişlerini idare etmektir.
Hükümdarın Ferman işleriyle ilgilenir.
Divan-ı
İşraf: askeri ve adli hariç tüm teftiş
idaresine sahiptir.
Divan-ı Arz’ul Ceyş: Merkezdeki
ve Taşradaki teşkilatın ordu ile her türlü işlerin yürütülmesi
Büyük Divana Dahil Olmayan Divanlar
Mezalim Divanı: Üst düzey
Devlet görevlilerinin yargılandığı divan, halka zulmedenlerin görüşüldüğü divan
Kadılık Divanı: Kadıların
Atanma ve tayin işleriyle ilgilenir.
Müsadere Divanı: Devletin
mallara el koyması
Berid Divanı: Posta ve istihbarat
ile ilgilenir.
TAŞRA TEŞKİLATI
Büyük Selçuklu İmparatorluğunda
doğrudan merkeze bağlı bölgeler yanında bu bağları farklı statülere sahip bölge
ve ülkelerde bulunmakta idi. Bunlar 3 e ayrılır.
·
Yöneticilerinin Selçuklu hanedanına bağlı olan Ülkeler.
Ör: Kirman Selçukluları, Irak Selçukluları
·
Yöneticileri Selçukluya bağlı olup Müslüman olan
ülkeler. Ör: Gazneliler, Karahanlılar
·
Yöneticileri Selçuklulara bağlı olup gayri Müslim
ülkeler. Ör: Ermeni ve Gürcü Krallıkları
Amid: Büyük divana bağlı olan eyalette sivil idarenin en
büyük memuru idi.
Amil: Mali
işlerden sorumlu
Nazır: o eyalette en çok uğraşılması gereken şeyle
uğraşmak (günümüz zabıtası gibi)
Kadı: Hukuki
işlerden sorumlu
Muhtesip: Hisbe
işiyle sorumlu ‘’nehyi anil münker işlerinden sorumlu’’ Kadı’nın yetişemedği
işlerde görevli
Hatip: Dini
işlerden sorumlu
Reis: Çeşitli
meslek gruplarından sorumlu
1.
Ekabir-i Hass saraydaki büyük hizmetlerden
sorumlu kişiler
a) Hacib: Hükümdarla halkı görüştüren kişi
b) Vekil-i Der: Hükümdarla vezirin görüşmelerini sağlar.
c) Üstadü’d Dar: saray
ağası, sarayın bütün ihtiyaçlarını alır.
d) Silahdar: Hükümdarın
silahlarını temin eden ve bakımını yapan kişi
e) Abdar: hükümdarın leğenini ve ibriğini
tutan kişi
f) Çeşnigir: Hükümdarın
yemekleri güvenlik amacıyla önceden tadan kişi
g) Şarabdar: Hükümdarın
her türlü içeceğinden sorumlu kişi
h) Camedar: Hükümdarın
her türlü kıyafetinden sorumlu kişidir
i) Saki: Hükümdarın sularından sorumlu
j) Emir-i Ahur: Hükümdarın
her türlü hayvanlarından sorumlu kimse
2.
Kihteran Saraydaki küçük işlerden sorumlu kişiler
a) Çavuşlar: Hükümdarın
önünden gidip yol açarlar.
b) Ferraş: Hükümdarın
yatak odasını bekler
c) Pas-Bağnak:
Gece bekçileri
d) Nevbetiyan: Saray
kapısında nöbetleşe duran kişiler
e) Kapıcılar: Sarayın
iç/dış kapısında duran kişiler
f) Müstahden: Her türlü
hizmeti yapan kişi
g) Candar: Hükümdarın
güvenliğini sağlayan kişi
Hükümdarın hayatı savaşlarda veya
setlerde geçiyor, av partileriyle ilgileniyor. Hükümdarın ailesinin kaldığı yer
Haremliktir. Birde Selamlık vardı burada:
1.
Bar-ı Hass: tekli görüşme
2.
Bar- Amme: Genel görüşme
Bu görüşmeler selamlıkta yapılırdı.
ORDU TEŞKİLATI
Askeri Teşkilat
·
Gulam Askerleri: Gulam;
köleler demektir. Hükümdarın yakın birlikleridir. Bunların sayıları 1000-2000
arasında değişiyordu. Ya satın alınırdı ya da hediye edilirdi. Hükümdarın
hususi askerleriydi.
·
Iktalı Askerler: Belirli bir
toprak parçası verilerek hem asker yetiştirilip Devletin kasasından para
harcanılmadan ama 3 ayda bir Bisteyani denilen maaş verilirdi.
·
Türkmenler: Eli silahlı halk
·
Şehir ve
Bölge Askerleri: Çeşitli şehirlerden gelen askerler, merkeze uzaktan
gelirler.
·
Vassal Devletlerin askerleri:
Selçuklu’ya bağlı devletlerin asker göndermesi
·
Gönüllüler:
Ordu savaşa gideceği zaman orduyla beraber gidip ganimet alan kişiler
Askeri Teçhizat
·
At:
·
Kılıç-Kargı:
·
Mancınık:
·
Koçbaşı:
Savaş Sistemi
Türklerde 2 tip savaş sistemi var
1. Cavk sistemi: Bölükler halinde savaşma
2. Hunasi Sistem (5 li sistem):
Merkezde
kalp olmak üzere, sağ da Meymene, sol da Meysere, öncü birlikte Saka, geride
ise artçı birlikten oluşur.
Toprak
sistemi 4 e ayrılır.
1. Mir’i arazi: Hükümdara bağlı arazi
2. Ikta Arazi: Ikta askerlerine verilen arazidir.
3. Vakıf arazi: Gelirleri belli bir ölçekte
harcanan, vakfedilen arazi
4. Mülk arazi: şahıslara ait araziler
KÜLTÜR VE MEDENİYET
·
Selçuklu topraklarında günümüzde irili ufaklı 30
devlet görürüz. Türkmenistan, Türkiye, Afganistan, Suriye, Irak, Ürdün,
Filistin, Arabistan, İran ve Yemen başta gelir.
·
Hamamları, türbeleri ve camileri ayaktadır.
·
Büyük Selçuklu Devleti, medrese medeniyetidir. Bu
zamanda Medrese, Üniversite anlamındadır. Bu Medrese usulü, Uygurlara kadar
dayanır. Uygurlarda Vihara denilen
Yüksek Eğitim Kurumları vardı.
·
İlk medreseyi Selçuklularda Tuğrul Bey kurmuştur. Buhara- Semerkand- Ahlat Kubbetü’l
İslam şehirleridir.
·
İlk Yüksek Eğitim Kurumları Sultan Alparslan döneminde
Nizamiye Medreseleri adıyla yapılmıştır.
·
Türk toplumunda sınıf farkı yoktur. Sadece İlim
adamlarına çok değer veriliyordu.
·
Selçuklu’da medrese ihtiyacı 2 şekilde idi;
1. Devlette
görevli olmak için
2. Ameli
meselelere cevap vermek için
İlk kurulan Bağdat Nizamiye
Medrese’sidir.
Medreselerin kuruluş amaçları
1. Devlet
adamı yetiştirmek
2. Halka
islamı doğru öğretmek
3. Diğer
heretik mezheplerle mücadele
4. Bilim adamı
yetiştirmek
Bağdat Nizamiye medresesine ilk
İshak B. Şirazi ta’yin edilmek istenmiştir.
Bu medreselerde; Tefsir, Fıkıh,
Kelam gibi ilimler, Feraziye, Riyaziye, Hendese, Kimya ve Simya gibi ilimlerde
görülüyordu.
Bu medreselerde 2 tip öğrenci
vardı. 1. Normal gelenler. 2. İse Burslu gelenler. Burslu gelen öğrenciler
durumu olmayan öğrencilerdir. Yatma yeri, eğitim ve yemek ücretsizdi.
Bağdad, Nişabur, Belh, Taberistan,
İsfahan, Merv, Herat ve Basra’da Nizamü’l Mülk tarafından medrese inşa
edilmiştir. Bağdad Medresesi 1067 de açılmıştır. Vali Ebu Said Kaşi tarafından
açılmış, ilk müderris İbn Şebbağ idi.
Medreseye dair bazı bilgiler
1. Medreselerin
devlet müessesi olması kararlaştırılmıştır.
2. Nizamü’l
Mülk’ün medrese yapacak kadar parası yoktu. Parayı Sultan veriyordu.
3. Medreselerin
hepsinin adı Nizamiye değildi.
4. Melikşah döneminde
medreselerden önemli zatlar mezun oluyor.
5. Melikşah
buralardan çıkan Astronomi alimleri için İsfahan’da Rasathane kurduruyor. Bu
alimler Celali takvimini sultan Melikşah’a sunmuştur. Bu rasathane’de 10
kişilik bir heyet vardı. Bu heyetin içinde Ömer b. Hayyam’da vardı.
6. Öğretimde
fırsat eşitliği vardı
7. Gazali
kardeşlerde bu medreseden mezun olmuş idi.
Yorumlar
Yorum Gönder